ESKİ ÇAĞDA ALTIN MADENCİLİĞİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Treks34
Mesajlar: 542
Kayıt: Pzt Mar 06, 2017 18:21

ESKİ ÇAĞDA ALTIN MADENCİLİĞİ

Mesaj gönderen Treks34 » Pzr Mar 12, 2017 00:38

ESKİÇAĞDA ALTIN MADENCİLİĞİ




Eskiçağda altın madenciliğinde, birçoğu günümüzde de değişik tekniklerle uygulanan şu yöntemler izlenir: arama ve araştırma, ateşle ısıtma, su dökme, parçalama, kırma-ezme, öğütme, yıkama, konsantre ve ergitme.

Eskiçağda arama ve araştırmanın tamamına yakını kuvars damarları ve silisleşmiş zonlarda yapılmıştır. Özellikle Batı Anadolu’da bu tür yerlerin hemen hepsinde görülen küçük boyutlu (1-2 m) oyuk ve kovuklar altın aramacılarının eseridir.

Aramacıların diğer kayaçlardan oldukça sert olan kuvars damarlarını odun/odun kömürü ateşiyle ısıttıkları ve kızgın kayanın üzerine su dökerek çatlatıp patlattıkları sanılmaktadır. Balyoz, murç, çivi ve keski gibi madeni aletlerin az kullanıldığı dönemlerde bu tekniğin sık kullanıldığı antik dönem galeri ve ocakların tabanında bulunan kömür ve duvarlarında bulunan isten anlaşılmaktadır. Madenciler, hem içme hem de madende patlatma amacıyla kullandıkları suyu, bazen uzaklardan boru döşeyerek sahanın yakınlarına kadar getirmişlerdir. Kızgın ateşe su dökme sonucunda çatlayan ve patlayan kuvars damarı parçalanıp iri parçalar (10-50 cm) sökülerek dışarı çıkartılır. Galeri veya ocak dışında bir alana alınan kuvars damarı parçaları kırma-ezme taş aletleriyle, fındık büyüklüğüne gelene kadar küçültülür. Bu parçalar madenin cinsine ve cevher mineralinin tane boyuna bağlı olarak, taş havan veya Anadolu’da yakın zamanlara kadar tahıl öğütmede kullanılan dibek taşları ile öğütme işleminden geçirilir. Bu şekilde, cevher içerikli kaya, bazen un boyutuna kadar küçültülerek, içindeki altın tanelerinin serbest hale gelmesi sağlanır. Fındık ve un boyutlu tanelerin karışık halde bulunduğu malzeme bir kanal içerisinde sulu
ortamda akıtılır yani yıkanır. Özgül ağırlığı 19 g/cm3 olan altın, kanalın içinde hemen
dibe çökerek birikir, buna karşın özgül ağırlığı 2-3 g/cm3 arasında değişen kuvars, feldispat, kalsit, serisit gibi mineraller suyla beraber hızla akarak ortamdan uzaklaşır.


ilkçağın destansal öykülerinden biri olan “Argonont’lar ve altın post”u aktaralım: İolkos kralı Aison tahtını üvey kardeşi Pelias’a kaptırmıştı. Aison’un oğlu İason delikanlılık çağına gelince Pelias’ın karşısına çıkıp tahtını geri ister. Pelias da ondan kurtulmak için önce Kolkhis’e gidip Phriksos’un orada bıraktığı altın postu getirmesini buyurur. Altın post, bir zamanlar Athamas’ın çocukları Phriksos’la Helle’yi sırtına alıp Yunanistan’dan Karadeniz’deki Kolkhis ülkesine kaçıran kanatlı koçun pöstekisidir. Kızkardeşi Helle Boğazları geçerken denize düştükten sonra, Phriksos tek başına Kolkhis’e varır ve kendisini iyi karşılayan Aietes’e Zeus’a kurban ettiği koçun altından olan postunu verir. Destanda, adı “hızlı” anlamına gelen ve Argos adlı usta tarafından yapılan bir gemiyle, şimdiki Yunanistan’dan kalkıp, Karadeniz’deki Kolkhis ülkesine, altın postu almak üzere
yapılan sefer anlatılır28.

Mitolojide “Altın post” söylencesi olarak anlatılan olay, gerçekte, yakın zamana kadar akarsu kumlarından altın elde etmekte kullanılan eski bir yöntemin öyküsüdür: Akarsu içerisine batırılan postun kılları arasına altın taneleri birikir. Post daha sonra sudan çıkartılarak bir ağaca asılır ve kurumaya bırakılır. İyice kuruyan post silkelenerek kılların arasındaki altın taneleri dökülür. Bu işlemde koyun postu yerine kılları daha sert olan ve daha iyi konsantre sağlayan keçi postunun kullanıldığı düşünülmektedir.
ALLAH KURAN İLE AKLIN YOLUNU AÇAR

Kullanıcı avatarı
Treks34
Mesajlar: 542
Kayıt: Pzt Mar 06, 2017 18:21

Re: ESKİ ÇAĞDA ALTIN MADENCİLİĞİ

Mesaj gönderen Treks34 » Pzr Mar 12, 2017 00:50

ESKİ ALTIN MADENLERİ




Astyra madeni,
Çanakkale ilinin 30 km kadar güneydoğusundadır. Günümüzde Kartaldağ ve Madendağ (Kaletaş) altın sahaları olarak adlandırılırlar. Strabon’un Coğrafya’sında sözettiği gibi Troyalılar döneminde işletilmiştir. Muhtemelen daha sonra Roma ve Bizans dönemlerinde de işletilmeye devam edilmiştir. Kartaldağ madeninde en son 1850’li yıllarda “Astyra Gold Mining Co” adında bir İngiliz şirketi tarafından işletme girişimlerinde bulunulmuş ancak üretim yapılamamıştır. Madende 150 m uzunluk, 10 m genişlik ve 20 m derinliğinde bir
açık ocak ile bu ocağın içinden açılan kuyu ve galeriler vardır. Bir galerinin tabanındaki pasa içerisinde bulunan odunkömüründen C.14 (karbon 14) yöntemiyle
2455 70 yıl yaş saptanmıştır. Yaklaşık İÖ.500 yıllarına karşılık gelen bu tarih madenin ne ilk ne de son işletme tarihidir. Galeri ve oyukların açılma biçimleri,
burada tarihöncesi dönem, Troya dönemi ve Roma-Bizans döneminde işletme
yapıldığını göstermektedir. Anadolu kökenli bir ad olan “Astyra” altın ülkesi anlamına gelmektedir15. Batı Anadolu’da bu adla anılan üç antik kentin yakınında genellikle ılıcalar (kaplıca) bulunmaktadır.




Şahinli Madeni,
Çanakkale ili Lapseki ilçesinin 10 km güneydoğusunda bulunan Şahinli köyü yakınındadır. Geniş bir alanda, çok sayıda altınlı kuvars damarı vardır. Bunlardan altınca en zengin olan bir damarın 50 m kadar yakınında 500 ton kadar bir pasa yığını ve kırma-ezme taşları görülür. Sahada altın aramacılığı yapan özel bir şirketin yol yapım çalışması sırasında, bu pasa yığınının hemen yakınında eskiçağ işletmesine ait bir galeri de ortaya çıkmıştır. Eski adı Lampsakos olan Lapseki’nin eskiçağda; gelişmiş, şaraplarıyla ünlü ve zengin bir kent olduğu bilinmektedir. Hatta Astyra madeninin burası da olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.


Korudanlık Madeni
Bilecik ili Söğüt ilçesinin 5 km kadar güneydoğusundadır. Burada altın üretimine yönelik madencilik çalışmalarının izleri günümüzde çukur, galeri, yarma ve pasalar şeklinde görülür. Madenin işletme tarihi konusunda kayıt
yoktur. Aizanoi (şimdiki Çavdarhisar) kenti yıkıntıları arasında görülen pazar yeri (borsa) duvarlarındaki yazıtlarda Bilecik yöresinden getirilen altın ve gümüşün fiyatından sözedilmektedir. Arkeometri verileri olmamakla birlikte Korudanlık altın madeninin Frigya veya Roma döneminde işletilmiş olduğu sanılmaktadır. Yukarıda, Strabon’un Midas’ın altın servetinin kaynağı olarak sözettiği Bermios Dağı belki de burasıdır.




Beyköy Madeni
Balıkesir ili Kepsut ilçesinin 5 km kadar doğusundadır. Bu madende kuyu, galeri, ocak, pasa, kırma-ezme-öğütme taşları ve oluklu taşlar bulunmuştur. Galeri yakınlarında iki ayrı yerde bulunan ve yaklaşık 15.000 ton olan
pasa yığını altınca zengindir. MTA mağara ekibi tarafından da incelenen galeri 100
m uzunluk ve 1-5 m arası genişliktedir. Madenin yakınlarındaki Beyköy, Akçaköy ve
Kepsut ilçe merkezi arasındaki bölgede bulunan mermer sütunlar, mezarlar, heykel ve paralar ne yazık ki uzmanlar tarafından incelenme fırsatı bulamadan ya tahrip
edilmekte ya da definecilerce yurtdışına çıkartılmaktadır.




Sart (Sardeis) Madeni,
Manisa ili Salihli ilçesinin 10 km batısında bulunan Sartmustafa köyü yakınındadır. Strabon’un da sözettiği gibi Lidya Kralı Kroisos’un (Krezüs) meşhur hazinesinin kaynağıdır. Tarihöncesi dönemlerden Roma dönemine kadar işletilmiştir. Sart madenini diğerlerinden ayıran en önemli özelliği, Batı Anadolu’da bilinen tek plaser altın madeni oluşudur. Bozdağ’daki küçük boyutlu binlerce altın-arsenopirit-kuvars damarından aşınarak Sart Çayı’na taşınan altınlar burada dere kumları içerisinde birikmiştir. Buradaki altının işletilebilmesi için yapılan araştırmalar sonucunda; günümüz koşullarında ekonomik olmadığı
anlaşılmaktadır.




Ovacık Madeni,
İzmir ili Bergama ilçesinin 10 km batısında bulunan Ovacık köyü yakınındadır. Günümüzde siyanürle altın üretimi tartışmalarının odağında olan bu madenin geçmişte de araştırıldığı, altınlı kuvars damarının değişik yerlerinde bulunan küçük oyuk ve kovuklardan anlaşılmaktadır.

Strabon’un altın madenlerinden sözederken, yukarıda anılan cümlesinde “Aterneus ile Pergamon arasındaki bölge” olarak tarif ettiği yer coğrafi olarak Ovacık’a uymaktadır. Aterneus Dikili’nin, Pergamon ise Bergama’nın eski adıdır;
Ovacık köyü, Dikili ile Bergama arasında, yol üzerindedir. Ancak, burada madenciliğe yönelik eski kazı faaliyetinin deneme amaçlı ve çok küçük boyutlardaki görünümü, Strabon’un sözettiği yerin Ovacık’ın 3 km kuzeyinde, Narlıca köyü yakınlarındaki eski işletme çukurlarının olduğu yer veya daha kuzeyde Kozak yakınlarında başka bir
yer olabileceğini de düşündürmektedir.



Küçükdere Madeni,
Balıkesir ili Havran ilçesinin 5 km kadar güneyinde bulunan Küçükdere köyü yakınındadır. Burada altınlı kuvars damarları yer yer manganez açısından da zengindir. Damarların değişik yerlerinde büyük oyuk, kovuk ve galeriler vardır. Bazıları manganez üretmek için yakın zamanlarda açılmış kazılar olsa da, birkısmının altın üretmek için eskiçağlarda açıldığı sanılmaktadır.

Altının simgesi olan “Au” latince “Aurum”dan gelmektedir ve bu sözcük
Anadolu kökenlidir. Havran’ın eski adı olan “Aureline” da altın ülkesi anlamındadır
ALLAH KURAN İLE AKLIN YOLUNU AÇAR

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 6 misafir