ANTİKYTHERA ASTROLAB I

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Treks34
Mesajlar: 542
Kayıt: Pzt Mar 06, 2017 18:21

ANTİKYTHERA ASTROLAB I

Mesaj gönderen Treks34 » Çrş May 10, 2017 23:51

Bu gün sizlere ilginç bir konudan bahsedeceğim. Umarım zevkli bir okuma olur



Rodos´dan gelen bin yıllık gizem
Karanlıkta bir ışık
Olmadık bir anda, bir raslantı benzeri geçmişin derinliklerinden olmadık bir cisim
karşımıza çıkarsa ve üstelik bilim bunu doğrularsa ne deriz? Bin yıl öncesinde, 900´lü
yıllardan kalma bir CD bulsak ne yaparız veya bir telefon ahizesi? Okuyacağınız öykü
gerçektir ve bizlere geçmişimizi hemen hiç bilmediğimizi kanıtlıyor. Tüm bilgimize,
teknolojimize, zekamıza ve uygarlığımıza rağmen bırakın uzayı, doğayı veya deniz
dibini öncelikle kendimizi bilmiyor ve geçmişimizi tanımıyoruz ve daha da acısı
merakımız çok az. Oysa, yazılı tarihten kurtulmuş bir geçmiş bilgisi, bize gerçekten
geleceği anlatabilirdi ama merak ediyor ve istiyorsak...


"Bizler doğmadan önce nelerin olduğunu bilmiyoruz, ebediyen çocuk kalacağız." Cicero
MÖ106-43

Antikitera makinesi, bulunduğunda parçalarına ayrılmış durumdaydı. Bazı parçaları eksikti. Var olanlar da paslanmış ve tortuyla kaplanmıştı. Bilim insanları o günden bu yana bu sıra dışı makinenin işlevini çözmeye ve onu yeniden yapmaya uğraşıyor. Antikitera makinesinin gerçekten de son derece karmaşık bir yapısı var. Usturlabı andıran görüntüsünden dolayı önceleri gemilerde yön bulmada kullanılan bir alet olduğu düşünülmüş. Sonra çok daha karmaşık bir makine olduğu anlaşılmış. Hatta bir süre sonra en eski analog bilgisayar olarak görülmeye başlanmış. Antikitera makinesinin tam olarak ne zaman yapıldığı hâlâ bilinemiyor.



astro1.jpg




Rodos´dan göğü izlemek bir başka keyif; elbette ki dünyanın başka yerlerinde de aynı
duygular yaşanabilir ama Rodos farklıdır. Dünyanın 7 Harikası´ndan biri olan ünlü
Rodos heykeli buradaydı, Antik Çağ´da Rodos, Akdeniz´in en gelişmiş mücevher, altın
ve gümüş pazarıydı. Orta Çağ´ın efsanevi Rodos Şövalyeleri Muhteşem Süleyman´ın
kılıcına baş eğinceye kadar, korku saçıyorlardı, kısacası Rodos ilgi ve heyecan
uyandırıcı bir geçmişe sahip fakat çok az kişinin bildiği birşey daha var, öyleyse yine
yıldızlı göğe dönelim.


Gelecek öngörülebilir....
Bir Yunan adasında göğe bakılınca ister istemez akla mitolojik tanrılar gelir; işte
akşamın ve sabahın yıldızları; Hermes ve Apollo, ikisi bir olamaz mı? Mars´la
Jüpiter´in yanında Ay´ın ta kendisi olan solgun Selene ve işte gece göğünün en parlak iki
yıldızı; Vega ve Sirius; gökte şölen var ama düzenli, sistemli bir şölen, sanki bir program
uygulanıyor; herşey matematiksel. Genç bir Rodoslu olan Nikias´la beraber Rodos´un
ünlü antik kütüphanesindeyiz; bizi gizemli bilgilerin saklandığı karanlıklara götürüyor;
göğün matematiğini, düzenini ve sistemini anlatıyor, bu şekilde gelecekte olacakların
bilinebileceğini de ekliyor. Nikias, Rodos Kitaplığı´nda saklanan çok değerli bir kitabı
yani el yazmalarını içerden alıp geliyor; İşte, Arşimed´in ünlü "Mekanikler"i; Nikias,
gök çemberlerini, gökküre çizimlerini ve hesaplamaları gösteriyor; değerli parşömen
sayfalarını çevirirken evrensel matematiğin şaşmazlığını farkediyorsunuz; üstelik
binlerce yıl öncesinden gelen bilgilerle...
Arşimed´in gök mekaniği ile Geminos adlı antik takvim bir bütündür; gerçekten de bu
mantıkla geleceği bilebilirsiniz; önemli olayların tarihleriyle, gök konumları
karşılaştırılmış ve aralarındaki ilişkinin üzerinde durulmuş; göğün ritmi ile olayların
türevleri arasındaki eş zamanlılık sadece şaşırtıcı değil, tüyleri ürpertiyor.
Kütüphaneden çıktığımızda, limanın kıyısında ışıltılı sulara bakarken, Nikias bin yıllar
öncesinde Roma ve Atina´dan peşpeşe gelen tüccar gemilerini düşlüyor. Biraz ötede
tıbbın doğduğu yer olan Hipokrat´ın Kos Adası var; hemen yanında Samos; Aristarchus
burada Güneş´in yörüngesini hesaplamış, dünyanın güneşin etrafında döndüğünü ve
süresini bulmuştu; Aristarchus, Zodyak yani Burçlar Kuşağı´nı o çağda ilk kez çizdi.
Nikias, Arşimed´in hesaplarıyla, Zodyak´ın 12 burca bölünmesinin doğrulandığını
söylüyor; yılın ilk günü, Yeni Ay´ın ilk günüyle aynı noktada ve bu konum Yaz
Gündönümü´nün başlangıcı demek; bu olay her yıl şaşmaz biçimde tekrarlanıyor.
Geminos ve Arşimed, güneşin, gezegenlerin ritmini 2000 yıl öncesinde ortaya
koyarlarken, geleceğin öngörülmesini dönemsel tekrarlara veya devinen bir sistemin
döngüsü olarak düşünmüşlerdi.


astro.jpg


Rodoslular niçin ağlıyordu?
Nikias, duyulmadık bir öykü anlattı ama bir masal değildi; belgelere dayanıyordu;
Sıcak bir öğleden sonrasında Rodos´un Lindos kıyısı; kıyıya yakın bir yerde zeytin
ağaçları, kendi halinde minik bir pınar, yanında keçiler ve bir de çoban; cırcır
böceklerinin şarkıları arasında uyuklayan çoban ufukta yükselen toz bulutunun biraz
sonra atlı bir asker grubu olduğunu farkediyor. Gelenler Lindos´u işgal eden
Romalılar´dır. Çobanın yanına gelen askerler, pınarın serin suyundan yararlanırlarken
subayları çobana kahinlerin yerini soruyor. Romalı subay, Roma´da Senatör Cicero´dan
kesin emir almıştır; "Rodos´a git, yıldızlardan geleceği bilme araçlarını bul ve Roma´ya
getir." Cicero, MÖ 78´de Lindos´da gökbilimci Molon´un öğrencisiydi, öğrenimi
sırasında Posidonius´un yaptığı araçları görmüştü. Ama bunları içinde bir tanesinden
çok söz ediliyordu, yeni ortaya çıkmıştı, çok gizliydi veMolon´un okulunda anlatılanlara
göre Posidonius´un aleti çok eskilerden kalmaydı. Cicero bunun peşindeydi; Romalı
askerler Lindos´un altını üstüne getirdiler, okul-tapınağı yakıp yıktılar halk dehşet
içindeydi Romalılar´ın gönderilmiş bir nalet olduğuna inanıyorlardı. Bu zulme karşın,
acaba ne bulmuşlardı?


Limanda yüklenen gemi yağmalanmış eşyayla doluydu. Bir dizi adam sahilden gemiye
üzerlerine Rodos yazılı, sandıklar, heykeller, dev paketler taşıyorlardı. Güvertede
kumaşlara sarılı iki metre yüksekliğinde dev bir atlet heykel vardı, yukarı kaldırdığı sağ
elinde dünyayı taşıyordu. 300 yıl boyunca Rodos stadyumunu süsleyen heykel şimdi
Romalı efendilerin elindeydi; heykele korkulu gözlerle bakan geminin kaptanı çok
endişeliydi, denizin sertleşmesi halinde dev heykelin gemiyi batıracağından emindi ama
askerlere söz geçiremiyordu.
Biran evvel, Roma´ya zaferlerinin kanıtlarını yollama çabasındaki askerler, gemiyi
tepeleme yüklediler, iş bittiğinde yapılacak tek birşey kalmıştı; çobanla konuşan Romalı
subay göründü, elinde saygıyla taşıdığı kumaş bir paket vardı. Herkes sessizdi, adalılar
yere diz çökmüş ağlıyorlardı, subay gemiye binerek cilalı kaptan kabinine girerek
kayboldu ve gemi halatları çözülür çözülmez yelkenlerini şişirerek limanın ağzına, açık
denize doğru yol almaya başladı. Adalılar, arkasından hüzünlü gözlerle bakıyorlardı
çünkü subayın elindeki kumaşa sarılı şey, Posidonius´un gizemli aygıtından başka bir
şey değildi, Cicero´ya doğru yola çıkmıştı... Romalılar´a aygıtı veren Rodoslu aleti o
günün tarihine göre ayarlayıp vermişti. Bin yıllar sonrasında kazanın tarihi, bu sayede
anlaşılacaktı. Fırtına birden geldi; neredeyse tüm Ege´yi geçmişler, Peleponnes
Yarımadası´nın güneyindeki Antikythera Adası´nın yanından geçiyorlardı. Kaptan
fırtınanın dev ellerinde sürüklenen gemisini kurtarmak için, adaya yaklaşıp küçük bir
koya sığınmaya çalışıyordu, tüm yağ varillerini denize döktürdü ama rüzgar gemiyi
kayalıklara doğru götürüyordu, birden dev heykel yana kaydı ve gemi 300 tonu aşan
kargosuyla beraber dönerek, kayalara bindirdi ve bir bomba gibi patladı. Kimse
kurtulamadı, olay yüzyıllar sonra anlaşılacaktı; 25 metre derinlikte geminin tüm
kargosu dağılmıştı, Posidonius´un gizemli aleti geminin dağılmadan batan kaptan
kabininde kalmıştı. Alet, kazanın tarihini gösteriyordu, Eski Yunan takvimine göre o
gün Mounichon Ayı´nın 22. günü, 180. Olimpiad´ın birinci yılıydı. Denizin karanlığına
gömülü aygıt 1900 yılından önce gün ışığını görmeyecekti.



astro2.jpg


Süngercilerin inanılmaz şansı!
Tunus kıyısından gelen küçük geminin kaptanı Demetrius Kondos´du, yanında 22
kürekçi ve altı deneyimli dalgıç bulunuyordu. Tunus kıyılarından ölümüne dalışlarla
topladıkları süngerlerle beraber anavatana dönüyorlardı. Peleponnes´e yaklaşıyorlardı
ve tümü özledikleri ailelerini düşlüyordu. Kaptan Kondos, ufkun karardığını ve kara
bulutların hızla yaklaştığını fark ettiğinde, gemi küçük bir adacığın yanından geçiyordu,
Kaptan rüzgar patlamadan evvel sakin bir koya girilmesi amacıyla kürekçilere hemen
adaya yönlenmelerini emretti. Mücadele tam altı saat sürdü ve sonra hava açıldı ve
güneş parıldadı. Bu arada süngerle dolu çuvalların çoğu suya düşmüş ve üzerindeki
kurşun ağırlıklar yüzünden dibi boylamışlardı. Kaptan hemen dalgıçları daldırdı, su
derin değildi kolayca çıkaracaklardı. Birden bir haykırış duyuldu, dalgıç Elias
Statiadis´di bu. Dipte bir şekil gördüğünü söylüyordu, diğer dalgıçlarda daldılar ve
Statiadis´i doğruladılar. 60 metre derinlikte, bir sürü amforanın yanında bir gemi
kalıntısı vardı, bu eski bir Roma gemisiydi. Kaptan Kondos bizzat daldı ve dipte dev bir
heykelin elini gördü. Uzunca bir uğraşdan sonra, eli çıkararak yola devam ettiler, tümü
süngerlerden çok daha değerli bir şeyi bulduklarının farkındaydılar. Bir kaç hafta sonra
heykelin eli, Atina´daki arkeologların önündeydi.
6 Kasım 1900´deMykale adlı Yunan savaş gemisi, Antikythera önüne demirledi.
Yanında Kaptan Kondos´un iki küçük gemisi ve dalgıçları bulunuyordu. Kimsenin
haberi yoktu ama dünyanın ilk su altı arkeoloji dalışı yapılacaktı. İlk günün sonunda
5.Yüzyıl´dan kalma bronz bir baş çıkarıldı, hava soğuk ve deniz sertti ama merak o
kadar fazlaydı ki, kimse aldırmıyordu. O yıllarda dalış güvenliği konusunda çok az şey
biliniyordu. Beş dakikadan fazla dipte kalınamıyor, kum bulutları su altı görüşünü
sıfıra indiriyordu. Bazı heykellerin ağırlığına, ipler dayanamayarak kopunca, heykeller
yine dibe dönmüşlerdi. Birkaç dalıştan sonra ara verildi, dalışlar 30 Eylül 1901´e kadar
sürecek ve bugün Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi´nde 28 no´lu odada sergilenen
buluntular çıkarılacaktı. Ve çıkarılan buluntuların arasında Posidonius´un gizemli aracı
da vardı. Ama ne olduğu ancak 17 Mayıs 1902´de arkeolog-eski bakan Valerios Stais
tarafından anlaşılacaktı. Kaptan Kondos´a ve mürettebatına hükümet tarafından, adam
başı 150.000 Drahmi ödül verildi, dalgıçlara ayrıca beşer bin Drahmi daha verilmişti.
Stais, önündeki garip ve şekli oldukça bozulmuş cisme ilk baktığında tanıdık gelmişti;
bu cisim mekanik bir araçtı, üzerinde Eski Yunanca yazılar vardı. Stais, kuşkuluydu ve
başka uzmanları çağırdı, çalışmalar sürdü gitti, tam 15 yıl boyunca cisim üzerinde
çalışıldı, araştırmalar yapıldı çünkü bu cisim, geminin battığı dönemde yapılmış
olamazdı ama oradaydı, orada bulunmuştu, bu tartışılmazdı. Ama nasıl?
Astrolab ortaya çıkıyor...



İşte gizem buydu ve bu nedenle 15 yıl boyunca açıklama yapılmadan araştırmalar
sürdü. Aletin yapılış amacı neydi ve ne zaman yapılmıştı? Usta bir temizlikten sonra,
uzmanlar cismin üzerindeki 200 harfi okuyarak, ilk tarihlemeyi yaptılar; MÖ 200 ile
MS 200 arasında kullanılan yazıydı bu. Evet, bu bir Astrolab´di yani bir tür navigasyon
veya denizde göğe bakarak yön bulma aracı, ya da yıldızların konumlarını bulan bir
araç. Ama bu olamazdı, neden mi? Birazdan okuyacaksınız, Cismin bir Astrolab olduğu
anlaşınca, işler iyice karıştı, tartışmalar büyüdü, Alman uzmanların da katılımıyla iki
yıl süren araştırmalar sonucunda Astrolab´ın tarihlenmesi daha kesinleşti, cisim
MÖ 1.Yüzyıl´dan kalmaydı. Ve en önemlisi bu arada, Astrolab´ın ayarlandığı tarih de
okundu; Roma gemisinin battığı yıl, MÖ 30 yılıydı. Bu konudaki uzun bir araştırma,
Haziran 1959´da "Scientific American" dergisinde yer aldı. Tüm bu çalışmalardan
sonra 70´li yıllarda geminin kalıntıları üzerinde yani ahşap parçalar için Karbon 14 testi
yapıldı, geminin yapıldığı ağaç, MÖ 273-177 arasında yaşamıştı. Bu yüz yıl kadar
farklıydı ama uzmanlara göre normal bir sapmaydı. Bulunan amforalar ise, MÖ 80-65
arasından kalmaydı.



Sorular çığ gibi büyüyor;
Sonuç olarak 100 yıl içersinde kalan sapmalar göz önüne alınarak değerlendirildiğinde
Rodos Astrolab´ı İsa´nın doğumundan önce yapılmıştı veya kullanılmıştı yani 2000 yıl
evvel kullanılıyordu. İşte bu bilimsel kesinlik, tarihçileri ve arkeloji dünyasını ters yüz
ediyordu. Bu arada, Zodyak araştırmaları da yapıldı; MÖ 1.Yüzyıl´da, Arctrus yıldızı
sabahları Başak Burcu 18 derecede, Pleidas takımyıldızı akşamları Terazi Burcu 11
derecede, Spica yıldızı üç gün ardından aynı burçta 14 derecede, sabah yıldızı Sirius ise
Yengeç Burcu 9 derecede bulunuyordu. Yani günümüzde bilgisayarlar aracılığı ile
yapılan hesapların sonucunda görüldüğü gibi MÖ 1.Yüzyıl´da bu yıldızlar gerçekten bu
konumlardaydılar. Daha karışık astronomi hesaplarına girmeden vurgulamak
gerekiyor ki, Astrolab´ın üzerindeki tüm diğer konumlar da doğruydu ve MÖ 1.
Yüzyıl´a aittiler.
Nikias´la beraber Lindos kalıntıları arasında yürürken, onun inanılmaz ama
reddedilmesi güç kuramlarını dinliyordum. Rodos Astrolabı´ı bilinen tüm
benzerlerinden yaklaşık bin yıl önce yapılmıştı, eğer aradaki bin yıllık zaman diliminde
Astrolab unutulup, Endülüs İslam bilgeliği döneminde ortaya çıkmış olabilir miydi?
Hayır çünkü aradaki bin yıl denizciliğin hızla geliştiği dönemdi, Roma İmparatorluğu
tüm Akdeniz´e ve Avrupa´nın tüm batı kıyılarına hakim olurken, denizcilikte gerçekten
ustaydılar, bu arada Kartacalılar´ı ve Vikingler´i de unutmamak gerek. Böylesine
yararlı bir araç nasıl unutulur veya bilinmezdi? Nikias, Eski Yunan´dan geriye sadece
tek bir Astrolab´ın kalmış olmasından da kuşku duyuyordu. Ötekiler neredeydi? Yaygın
kullanılan bir alet olsaydı, muhakkak bir kaç tane daha bulunurdu. Lindos´a nasıl
gelmişti? Veya kim neyi örnek alarak yapmıştı? Kısacası bilinmeyen geçmişin hangi
karanlık köşesinde, Astrolab´ın, yıldızların, gezegenlerin bilgileri saklıydı? Bugün,
modern teknoloji ile saptadığımız bilgiler kimlere aitti? Bilginin temelinde daima bir
başka bilginin temel olduğunu bildiğimize göre Rodos Astrolab´ının geçmişi nereye
kadar uzanıyordu?

Nikias, bu acımasız soruları sorduktan sonra, uzaklaşıp karanlıkta kaybolurken, ben de
otelime doğru yürürken, başımı kaldırıp yıldızlı göğe baktım; aynen iki bin yıl öncesinde
Astrolab´la göğü izleyen bilinmeyen gözlemcilerin baktıkları gibi ve yine Cicero´yu
anımsadım; "Bizler doğmadan önce nelerin olduğunu bilmiyoruz, ebediyen çocuk
kalacağız." Ama ben daha umutluyum, eğer kendimizi politikadan, savaşlardan ve
inançsal bölünmelerden kurtarabilirsek, geçmişimizi daha doğru olarak belki
öğrenebiliriz...

Referanslar neydi?
Metal analizler, Chicago Üniversitesi Metal Araştırmaları Enstitüsü´den Prof. Earle
Caley ve Prof. Cyril Smith tarafından 1959 yılında yapıldı. Bronz Astrolab´ın analizi
şöyleydi; %89-98 Bakır - %10 Kalay - %0.7 Kurşun, arsenik, sodyum. nikel, demir,
bizmut, antimuan. Cisim, 500-600 derece arasındaki ısı altında dövülerek yapılmıştı.
Rodos Astrolabı´nın üzerindeki astronomik tarihleme, Londra Cricklewood Lane´de
bulunan Discovery Software bilgisayar kurumu tarafından belirlendi ve onaylandı.



İnanılmaz gerçek
Modern Rodos haritaları bize Lindos´daki Keskinto adlı antik bilim merkezinin ve
tapınağının yerini göstermiyorlar. Ama aslında var, gidince bulmak mümkün,
Lindos´un 5 km kadar güneybatısında ve yakınında Lardos adlı modern bir köy var.
Keskinto´dan geriye hemen hiç birşey kalmamış, birkaç taş dışında; Tarihçi
Hipparchus, Keskinto´nun Rodos´da 36. enlemde olduğunu yazıyor. 1893 yılında, bir
köylü toprağı kazarken, bir dikili taşın ucunu buldu. Taş sütün çıkarılınca üzerinde
planeter parametrelerin yazılı olduğu görüldü; temel olarak sidereal yılları (Sidereal yıl;
güneşin bir sabit yıldızın önünden iki kez geçtiği dönemdir.) 29.140 yıllık devirleri ve
evreleri dış gezegenlerle beraber gösteriyordu, Merkür, Mars, Jüpiter ve Satürn açıkça
belirtilmişlerdi. Taşın okunabilen kısmı bunları gösteriyordu; daha sonra Berlin
Staatliche Müzesi´ne götürüldü, araştırmalar sonucundaMÖ 100 yılına ait olduğu
belirlendi. Bu çalışma hala sürüyor ve O. Neuberger tarafından yayınlanan "A History
of Ancient Mathematical Astronomy-Antik Matematik Astronomi Tarihi" adlı kitapta
taşla ilgili geniş bilgiye yer verildi.

Astrolab´ın bilimsel tarihi
Astrolab, göksel cisimlerin yerini ve yüksekliklerini gösterir; sabit yıldızların, güneşin,
ayın ve gezegenlerin değişen pozisyonları belirlenebilir, ayrıca zaman ölçülebilir,
bulunulan yüksekliğe göre uzaklıklar anlaşılabilir. Resmi tarih bir Astrolab´ın nasıl
bulunduğunu açıklayamıyor, Hipparchos MÖ 150´de, yani Rodos Astrolabı´ndan önce
benzeri bir cismi tarif ediyordu; daha sonra MS 150´de Cladius Ptolemy
"Planisphaerium" adlı yapıtında Astrolab´ın temel prensiplerini yazıyordu. Daha
sonrası bilinmiyor. Bilindiği kadarıyla dünyanın en eski Astrolab´ı
İran´da MS 984´den kalma; halen 10. Yüzyıl´dan kalma 7
Astrolab, 11. Yüzyıl´dan kalma 8 Astrolab bulunuyor. Astrolab
Avrupa´da, 13.Yüzyıl´dan itibaren, 18.Yüzyıl ortalarında yeni teknolojiler gelişinceye
kadar kullanılıyordu...

astro3.jpg
Bu mesaja eklenen dosyaları görüntülemek için gerekli izinlere sahip değilsiniz.
ALLAH KURAN İLE AKLIN YOLUNU AÇAR

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 7 misafir